Tema
"Dönüşüm"ün Tema Çeşitliliği
“Dönüşüm” tema çeşitliliğinin olduğu ve bu çeşitli temaların uyumuyla ünlü bir öyküdür. Hayatın anlamsızlığı kitapta işlenen temaların biridir. Bu temayı kitabın ilk cümlesinden itibaren görebiliyoruz. Sıradan bir adamın bir sabah uyanıp koca bir böceğe dönüştüğünü fark etmesi gibi doğaüstü bir olay üzerine yazılan bir kitapta normallikten bahsetmek zordur. Fakat öyküde absürt olan tek olay bu dönüşüm değildir. Çoğu edebi eserlerde olağanüstü eserlere öykü boyunca açıklık ve anlam getirilmeye çalışır. Fakat Gregor Samsa’nın neden birden bire bir böceğe dönüştüğünü öğrenemiyoruz. Daha da garip olan ise karakterlerin bu duruma verdikleri tepkiler. Karakterler gayet sakin ve durumu sorgulamayan bir tavırdalar. Samsa ailesinin ilk yardımcısı hariç kimse pek de şaşırmıyor gibi. Hatta Gregor kendini bir böcek olarak bulduğunda aklına ilk gelen şey nasıl ise gideceği. Neden bir böceğe dönüştüğünü veya nasıl normale dönebileceğini hiç düsünmüyor bile. Diğer karakterler bu dönüşüme garip ve iğrenç olarak bakıyor fakat kimse aşırı korkunç ya da imkansız olduğu düşüncesinde değil. Ailesi Gregor’u tedavi etmektense ona alışmaya çalışıyor. Kimseden yardım istemiyorlar çünkü hem utanıyorlar hem de Gregor’un yeni bedeninden iğreniyorlar. İkinci yardımcılarından da beklenen şaşırma tepkisini pek göremiyoruz. Evlerinde kalan insanlar ise çoğunlukla Gregor’u kirli buldukları için evi terk ediyorlar. Bana göre karakterlerin şoktan çok tiksinti duymaları öykünün olağanüstülüğünün bir örneği.
Kitabı okurken incelediğim ikinci bir tema ise beden ve zihin arasındaki kopukluk. Gregor fiziksel olarak çok büyük bir değişime uğruyor fakat uyandığında zihinsel olarak hala insan. Öykü ilerledikçe bu psikolojinin de değiştiğini görebiliyoruz. İlk uyandığında aklına gelen ilk şey işe gitmek, ne kadar bedeni bunu imkansız kılsa da. Bu hala insan zihnine sahip olduğunun bir kanıtı. Günler geçtikçe Gregor yavaş yavaş daha çok bir böcek gibi, yani bedeniyle uyumlu bir şekilde davranmaya başlıyor. Farklı yemekleri beğenmeye başlıyor. Yatağının altı gibi sıkışık ve karanlık yerleri tercih ediyor. Duvarlara ve tavana tırmanmaktan hoşlanıyor. Bu olaylarla Kafka bize fiziksel bedenimizin zihnimizi şekillendirdiği mesajını veriyor. Buna rağmen, Gregor asla tamamen insansılığından kurtulamıyor. Bu da zihni ve bedeni arasındaki kopukluğa ve uyuşmazlığa sebep oluyor. Bunu annesi ve kız kardeşi odasını boşaltmaya çalışırken görebiliyoruz. Odası boş olunca kolayca duvarlara tırmanabileceğini ve fiziksel olarak daha rahat olacağını biliyor fakat eşyaları insan hayatını temsil ederek ona zihinsel rahatlık sağlıyor. İkisi arasında seçim yapmaya zorlanan Gregor sonunda zihinsel rahatlığı seçiyor ve eşyaların çıkarılmasını engelliyor.
Kitapta gözlemlediğim ve belki de en önemli son tema ise yabancılaşma. Bu tema Kafka’nın hayatıyla en çok bağlantılı olan tema. Kendini Prag’ın dar sokaklarında ve babasının otoritesi altında ezilmiş ve yabancı hisseden Kafka bu duygularını “Dönüşüm” öyküsünde açığa vurmuş. Gregor’un değişiminin en önemli sonucu sevdiği yemeklerin değişmesi ya da işe gidememesi değil, Gregor ve etrafındakiler arasında koskoca bir mesafe oluşması. Değişimi sonucunda her zaman odasında kapı kapalı bir şekilde duruyor ve başkaları ile neredeyse hiçbir etkileşimde bulunmuyor. Kız kardeşi odasına geldiğinde bile koltuğun altına saklanıyor. Bu mesafenin oluşmasının en büyük nedenlerinden biri ise Gregor’un artık konuşamaması. Fakat öykü ilerledikçe Gregor’un dönüşümünden önce bile yabancı hissettiğini öğreniyoruz. Gregor bir gezen bir satıcı olarak hayatını gözden geçirirken sık yolculukları yüzünden kimseye pek bağlanamadığını ve insanlarla ilişkilerinin samimilikten uzak ve geçici olduğunu öğreniyoruz. Öyküde Gregor’un ailesi dışında yakın olduğu kimseden bahsedilmiyor. Belki de dönüşümü insan hayatında hissettiği yabancılığın bir uzantısı.
“Dönüşüm” tema çeşitliliğinin olduğu ve bu çeşitli temaların uyumuyla ünlü bir öyküdür. Hayatın anlamsızlığı kitapta işlenen temaların biridir. Bu temayı kitabın ilk cümlesinden itibaren görebiliyoruz. Sıradan bir adamın bir sabah uyanıp koca bir böceğe dönüştüğünü fark etmesi gibi doğaüstü bir olay üzerine yazılan bir kitapta normallikten bahsetmek zordur. Fakat öyküde absürt olan tek olay bu dönüşüm değildir. Çoğu edebi eserlerde olağanüstü eserlere öykü boyunca açıklık ve anlam getirilmeye çalışır. Fakat Gregor Samsa’nın neden birden bire bir böceğe dönüştüğünü öğrenemiyoruz. Daha da garip olan ise karakterlerin bu duruma verdikleri tepkiler. Karakterler gayet sakin ve durumu sorgulamayan bir tavırdalar. Samsa ailesinin ilk yardımcısı hariç kimse pek de şaşırmıyor gibi. Hatta Gregor kendini bir böcek olarak bulduğunda aklına ilk gelen şey nasıl ise gideceği. Neden bir böceğe dönüştüğünü veya nasıl normale dönebileceğini hiç düsünmüyor bile. Diğer karakterler bu dönüşüme garip ve iğrenç olarak bakıyor fakat kimse aşırı korkunç ya da imkansız olduğu düşüncesinde değil. Ailesi Gregor’u tedavi etmektense ona alışmaya çalışıyor. Kimseden yardım istemiyorlar çünkü hem utanıyorlar hem de Gregor’un yeni bedeninden iğreniyorlar. İkinci yardımcılarından da beklenen şaşırma tepkisini pek göremiyoruz. Evlerinde kalan insanlar ise çoğunlukla Gregor’u kirli buldukları için evi terk ediyorlar. Bana göre karakterlerin şoktan çok tiksinti duymaları öykünün olağanüstülüğünün bir örneği.
Kitabı okurken incelediğim ikinci bir tema ise beden ve zihin arasındaki kopukluk. Gregor fiziksel olarak çok büyük bir değişime uğruyor fakat uyandığında zihinsel olarak hala insan. Öykü ilerledikçe bu psikolojinin de değiştiğini görebiliyoruz. İlk uyandığında aklına gelen ilk şey işe gitmek, ne kadar bedeni bunu imkansız kılsa da. Bu hala insan zihnine sahip olduğunun bir kanıtı. Günler geçtikçe Gregor yavaş yavaş daha çok bir böcek gibi, yani bedeniyle uyumlu bir şekilde davranmaya başlıyor. Farklı yemekleri beğenmeye başlıyor. Yatağının altı gibi sıkışık ve karanlık yerleri tercih ediyor. Duvarlara ve tavana tırmanmaktan hoşlanıyor. Bu olaylarla Kafka bize fiziksel bedenimizin zihnimizi şekillendirdiği mesajını veriyor. Buna rağmen, Gregor asla tamamen insansılığından kurtulamıyor. Bu da zihni ve bedeni arasındaki kopukluğa ve uyuşmazlığa sebep oluyor. Bunu annesi ve kız kardeşi odasını boşaltmaya çalışırken görebiliyoruz. Odası boş olunca kolayca duvarlara tırmanabileceğini ve fiziksel olarak daha rahat olacağını biliyor fakat eşyaları insan hayatını temsil ederek ona zihinsel rahatlık sağlıyor. İkisi arasında seçim yapmaya zorlanan Gregor sonunda zihinsel rahatlığı seçiyor ve eşyaların çıkarılmasını engelliyor.
Kitapta gözlemlediğim ve belki de en önemli son tema ise yabancılaşma. Bu tema Kafka’nın hayatıyla en çok bağlantılı olan tema. Kendini Prag’ın dar sokaklarında ve babasının otoritesi altında ezilmiş ve yabancı hisseden Kafka bu duygularını “Dönüşüm” öyküsünde açığa vurmuş. Gregor’un değişiminin en önemli sonucu sevdiği yemeklerin değişmesi ya da işe gidememesi değil, Gregor ve etrafındakiler arasında koskoca bir mesafe oluşması. Değişimi sonucunda her zaman odasında kapı kapalı bir şekilde duruyor ve başkaları ile neredeyse hiçbir etkileşimde bulunmuyor. Kız kardeşi odasına geldiğinde bile koltuğun altına saklanıyor. Bu mesafenin oluşmasının en büyük nedenlerinden biri ise Gregor’un artık konuşamaması. Fakat öykü ilerledikçe Gregor’un dönüşümünden önce bile yabancı hissettiğini öğreniyoruz. Gregor bir gezen bir satıcı olarak hayatını gözden geçirirken sık yolculukları yüzünden kimseye pek bağlanamadığını ve insanlarla ilişkilerinin samimilikten uzak ve geçici olduğunu öğreniyoruz. Öyküde Gregor’un ailesi dışında yakın olduğu kimseden bahsedilmiyor. Belki de dönüşümü insan hayatında hissettiği yabancılığın bir uzantısı.